Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz Sözleri ve Hikayesi

Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz türküsünün sözleri ve eser bilgilerini okuyabilirsiniz.

Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz 116
Bir yanımı sardı müfreze koluBir yanımı sardı varilcioğlu
Beşyüz atlıyınan kestiler yolu
Eşkiya dünyaya anam hükümdar olmaz
Yıl bin üçyüz kırk bir mevsime uydu
Sebeb oldu şeytan bir cana kıydı
Katil defterine adımı yazdı
Eşkiya dünyaya anam hükümdar olmaz
Sen ağlama anam dertlerim çoktur
Çektiğim çilenin hesabı yoktur
Yiğitlik yolunda üstüme yoktur
Eşkiya dünyaya anam hükümdar olmaz
Sanatçı: Anonim
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz Türküsünün Hikayesi

Rize’nin havuz mahallesinde bahar geldiğinde düğünler peş peşe yapılırdı. Her hafta, köyün meydanı şenlenir, yemekler tepsilerle taşınır, eğlenceler coşardı. Orta yaşlı Sandıkçı Şükrü, kalabalıkların gürültüsünden pek hoşlanmazdı. Her düğünde, akşam saatlerinde dükkanında yalnız başına çalışır, işleriyle meşgul olurdu.

Bir akşam, dükkanın kapısı sertçe açıldı. İçeriye, kan ter içinde kalmış bir çocuk girdi. Çocuk, “Abi, kardeşim yaralandı!” diye bağırdı. Şükrü, panikle, “Ne oldu, ne yaptılar?” diye sordu. Çocuk, “Kardeşim bıçaklandı, hemen gitmemiz lazım!” dedi.

Sandıkçı Şükrü, hemen düğün yerine doğru yola çıktı. Düğün meydanında kardeşinin karnından bıçaklandığını gördü. Öfkeyle bağırdı, “Kim yaptı bu işi?” diye sorunca, tüm gözler Abdi Ağa’nın evine döndü. Şükrü, Abdi Ağa’nın yanına doğru koştu. Abdi Ağa'nın kapısına dayandı ve bağırdı: “Ölmek istemiyorsan, çık dışarı!”

Abdi Ağa, arka pencereden kaçmaya çalıştı. Şükrü, meydanda Abdi Ağa’yı takip etti. Silahını çekip vuracakken, “Yüzünü döndür, kalleşçe vurmak yakışmaz!” diye bağırdı. Ancak Abdi Ağa, Şükrü’nün çağrılarına kulak asmayıp kaçmaya devam etti. Şükrü, silahını çekti ve tetiğe bastı. Abdi Ağa, köy meydanında yere düştü.

Olayın ardından Sandıkçı Şükrü, Sinop Kalesi’ne cezaevine gönderildi. Kardeşi yaralıydı ve Şükrü, neşesiz bir şekilde yalnız kaldı. Erzak sıkıntısı çekmeye başladı. Bir gün, köyün zenginlerinden Rüstem Ağa’nın kapısına dayandı. Rüstem Ağa'nın kapısında, Fadime’nin tek başına kaldığını görünce, ona evlenme teklif etti. Fadime’nin reddi üzerine, öfkelenen Şükrü, hatime tecavüz etti. Olaylar köyde yayılınca, Şükrü, cezaevinden firar etti.

Dağlarda izini kaybettirmeye çalıştı. Jandarma, onun peşini bırakmış gibi görünüyordu. Ancak Şükrü, Rüstem Ağa’nın yanına gitti ve intikamını aldı. Ardından, kendi çetesini kurmaya başladı. Kabadayılığı, fakir fukarayı koruyan bir düzen olarak kurdu. Çetesi, zalimlerden ve güçlü adamlardan haksızlıkla mücadele etti.

Bir gün, Sandıkçı Şükrü, zenginlerin mallarını topladı ve fakir fukara arasında paylaştırdı. Köydeki herkes, bu adil davranışını takdir etti ve kapısında uzun kuyruklar oluştu. İnsanlar, her sıkıntılarını gidermek için onun yanına geldiler.

Ancak zenginlerden biri, Şükrü’yü ihbar etti. Jandarma, Sandıkçı Şükrü’nün peşine düştü. Şükrü, bir köy kahvesinde pusuya düştü. Bu sırada, tanıdık bir ses duydu; Varıcıoğlu, ona teslim olursa canını koruyacağını söyledi. Şükrü, Varıcıoğlu’na güvenerek teslim oldu. Fakat, teslimiyetinin ardından, sırtından kurşun yağmuruna tutuldu ve oracıkta hayatını kaybetti.

Sandıkçı Şükrü’nün cesedi, günlerce meydanda sergilendi. Yakın arkadaşları, onun delikanlı, mert bir adam olduğunu söyledi. Yaptıklarından pişmanlık duysa da, af edilmeyeceğini bildiği için teslim olamamıştı. Bu öykü, halk arasında dilden dile yayıldı, Sandıkçı Şükrü’nün adı köyün hafızasında yaşadı.

Ve işte türkülerin arasında, bir Sandıkçı Şükrü efsanesi daha doğdu, köyün her köşesinde yankılanarak adını unutulmazlar arasında bıraktı.

Yorumlar

İlk yorumu yapın

Yorum Gönder